ARİSTOTELES İÖ 384/3’de Trakya’da Stageira’da doğdu, ve Makedonya
kralı II. Amintas’ın doktorlarından biri olan Nicomachus’un oğlu idi. Yaklaşık
olarak on yedi yaşında iken Aristoteles okuma amacıyla Atina’ya gitti ve İÖ 368/7’de Akademinin bir üyesi oldu. Orada Platon’un İÖ 398/7’ deki ölümüne dek yirmi yılın üzerinde bir zaman boyunca onunla sürekli
ilişki içinde kaldı. Böylece Akademiye Platon’un geç eytişiminin geliştirilmekte
ve büyük felsefecinin kafasında dinsel eğilimin zemin kazanmakta olduğu bir
zamanda girdi. Belki de Aristoteles daha o zaman (yani Platon’un ölümü sıralarında)
dikkatini görgül bilimlere yöneltiyordu, ve olabilir ki daha şimdiden çeşitli
noktalarda Ustanın öğretisinden ayrılmıştı; ama Usta henüz sağ iken onunla öğrencisi
arasında herhangi bir köklü kopuş söz konusu olamaz. Eğer daha o zaman Ustasınınkine
göre kökten bir biçimde ayrı bir felsefi konum seçmiş olsaydı, Arisitoteles’in
tüm o zaman boyunca Akademide kalabilecek olduğunu düşünmek olanaksızdır. Dahası,
Platon’un ölümünden sonra bile Aristoteles Platonik İdealar öğretisinin temsilcilerine özgü birinci çoğul kişi zamirini kullanmayı sürdürür,
ve Platon’un ölümü üzerine çok geçmeden onu ‘‘kötü insanların övmeye bile
hakları olmadığı, ve yaşamında ve öğretilerinde nasıl aynı zamanda mutlu ve
iyi olunabileceğini gösteren’’1 insan olarak yüceltir. Aristoteles’in
Akademide sözcüğün gerçek anlamında Platon’un bir karşıtı ve Ustanın
yanında bir ‘diken’ olduğu görüşünü savunmak güçtür: Aristoteles Platon’da
bir kılavuz ve kendisi için en büyük hayranlığı duyduğu bir dost buldu, ve
gerçi son yıllarda kendi bilimsel ilgileri çok daha öne geçme eğilimini göstermiş
olsa da, Platon’un metafiziksel öğretisi onda kalıcı bir etki bıraktı.
Aslına, Aristoteles için özel bir değer taşıyacak ve görgül incelemelere doğru
eğimini dengeleyecek olan şey belki de Platon’un öğretisinin bu yanıydı. ‘‘Gerçekte,
bu soğuk, duruk, değişmez ve salt eleştirel bir Aristoteles miti, ki yanılsamalardan,
deneyimlerden ya da tarihten soyutlanmıştır, şimdiye dek bu mit uğruna yapay
olarak baskılanmış olguların ağırlığı altında dağılmaktadır.’’2 Aristoteles’in çalışmalarını irdelerken kısaca belirteceğim gibi, Felsefeci
kendi kişisel duruş-noktasını yalnızca aşamalı olarak geliştirdi; ve herşey
bir yana, doğallıkla beklenmesi gereken de budur.
Platon’un ölümünden sonra Aristoteles Ksenokrates ile birlikte Atina’dan ayrıldı
(Platon’un yeğeni Speusippus Akademinin başkanı olmuştu, ve onunla Aristoteles
tam bir geçimsizlik içindeydi; her ne olursa olsun yeni başkanının yönetimindeki
Akademide altgüdümlü bir konumda kalmayı istememiş olabilir), ve Truva yakınlarında
Assos’ta Akademinin bir dalını kurdu. Burada Atarneus’un egemeni Hermias’ı
etkiledi ve onun yeğeni ve evlatlık kızı Pythias ile evlendi. Assos’ta çalışırken
Aristoteles hiç kuşkusuz kendi bağımsız görüşlerini geliştirmeye başladı.
Üç yıl sonra Losbos adasında Mitilen’e gitti, ve büyük bir olasılıkla oradadır
ki Theofrastus ile ilişkiye girdi. Theofrastus aynı adadaki Eresus’un bir
yerlisiydi ve daha sonra Aristoteles’in en ünlü öğrencisi olacaktı. (Hermias
Helenlerin Persleri yenmesi düşüncesini geliştiren Makedonyalı Filip ile görüşmelerde
bulundu. Pers generali Mentor bir ihanet üzerine Hermias’ı ele geçirdi ve
Susa’ya getirterek orada ona işkence yaptırdı. Hermias konuşmadı. Son iletisi
şu oldu: ‘‘Dostlarıma ve yoldaşlarıma deyin ki, zayıf ya da felsefeye yaraşmaz
hiçbirşey yapmadım.’’ Aristoteles onun onuruna bir şiir yayımladı.3)
343/2’ de Aristoteles Makedonyalı Filip tarafından o zaman onüç yaşında olan
oğlu İskender’in eğitimini üstlenmesi için Pella’ya çağrıldı. Makedon sarayındaki
bu dönem, ve daha sonra politik sahnede çok önemli bir rolü olacak ve Büyük
İskender olarak ünü ölümsüzleşecek olan genç prens üzerinde gerçek bir ahlaksal
etki yaratma çabası Aristoteles’in ufkunu genişletme ve onu sıradan Yunanlının
dar düşüncelerinden özgürleştirme açısından oldukça önemli olmuş olmalıdır,
gerçi etki beklenmiş olabileceği denli büyük olmamış olsa da; Aristoteles
hiçbir zaman yaşamın özeği olarak Yunan Kent-Devleti görüşünü paylaşmaktan
vazgeçmedi. 336/5’de İskender tahta çıktığı zaman Aristoteles görünürde eğitsel
etkinliği sona ermiş olarak Makedonya’yı bıraktı, ve büyük bir olasılıkla
bir süre için doğduğu kent olan ve İskender’in öğretmenine borcunun karşılığı
olarak yeniden kurdurduğu Stageira’ya döndü. Zamanın geçişiyle felsefeci ve
öğrencisi arasındaki bağ zayıfladı: Aristoteles, Makedonya politikasını belli
bir ölçüde onaylasa da, İskender’in Yunanlıları ve ‘‘barbarları’’ eşit bir
zeminde duruyor olarak görmesini onaylamadı. Dahası, 327’de, Aristoteles’in
yeğeni Kallisthenes, ki Aristoteles’in salık vermesi üzerine İskender’in hizmetine
alınmıştı, bir komploya katılmasından kuşkulanılarak öldürüldü.
335/4’de
Aristoteles Atina’ya döndü ve orada kendi Okulunu kurdu. Atina’dan bir kaç
yıl ayrılığı olgusunun dışında, hiç kuşkusuz kendi düşüncelerinin gelişimi
de Atina Akademisine herhangi bir geri dönüşü önledi. Yeni Okul kentin kuzey-doğusunda,
Liseum’da, Apollon Liseus yöresindeydi. Okul ayrıca PeripatoV (Peripatos) olarak da biliniyordu, ve üyeleri oi Peripathticoi (oi Peripatetikoi) ya da Peripatetikler olarak: çünkü tartışmalarını
üstü örtülü gezinti yerinde aşağı yukarı yürürlerken sürdürme alışkanlıkları
vardı, ya da eğitimin büyük bir bölümü bu gezinti yerinde veriliyordu. Okul
Müzlere adandı. Eğitim ve öğretim çalışmalarının yanısıra Liseum, Akademiden
daha göze çarpar bir yolda, içinde olgun düşünürlerin çalışma ve araştırmalarını
sürdürdükleri bir birlik ya da toplum karakterini taşıyor görünümündeydi: Kütüphane
ve öğretmenler ile donatılmış olan ve içinde derslerin düzenli bir yolda verildikleri
bir üniversite ya da bilimsel kurumun etkililiğini taşıyordu.
İÖ
323’de Büyük İskender öldü, ve Yunanistan’da Makedonya egemenliğine karşı
tepki gençlik günlerinde büyük önder ile yakın bir bağ kurmuş olan Aristoteles’e
karşı bir asebeia (ateseia) [dinsizlik]
suçlamasına götürdü.
Aristoteles Atina’dan çekildi (‘‘Atinalılar felsefeye karşı bir kez daha suç
işlemesinler diye’’ dediği söylenir) ve Euboea’da Khalkis’e giderek orada
ölen annesinden kalan bir konakta yaşamını sürdürdü. Kısa bir süre sonra,
İÖ 321’de, bir hastalıktan öldü.
Aristoteles’in
Yapıtları
Aristoteles’in yazıları üç ana döneme düşer, (i) Platon ile ilişki dönemi;
(ii) Assos ve Mitilen’deki etkinlik yılları; (iii) Atina’da Liseum başkanlığı
yılları. Çalışmalar ayrıca iki küme ya da türe de düşerler, (i) dışrak çalışmalar,
ki büyük bir oranda diyalog biçiminde yazılmış ve genel yayım için amaçlanmışlardır;
ve (ii) eğitsel çalışmalar, ki Aristoteles’in Liseum’daki derslerinin temelini
oluşturuyorlardı. Birinciler ancak parçalar olarak bulunurken ikinci türdekilerden
elimize çok sayıda geçmiştir. Bu eğitsel çalışmalar kamuya ilk kez Rodoslu
Andronikus’un yayımı ile sunuldular. (yklş. İÖ 60-50),
ve bu çalışmalardır ki Aristoteles’e yazınsal incelikler ile süslenmemiş bir
biçem yalınlığı konusunda ün kazandırmıştır. Büyük bir felsefi terim yaratıcısı
olmasına karşın, Aristoteles’in biçeme ve sözel güzelliğe ilgisiz olduğu,
ve felsefeye ilgisinin açık neden yerine eğretileme kullanmasını ya da mitlere
sapmasını kabul etmeyecek denli ciddi olduğu belirtilmiştir. Şimdi, eğitsel
çalışmalarının yazınsal incelik göstermedikleri doğrudur; ama yine doğrudur
ki Aristoteles’in kendisinin yayımlamış olduğu ve ancak parçaları elimize
geçmiş çalışmaların yazınsal inceliği küçümsedikleri söylenemez: akıcı biçemleri
Cicero tarafından övülmüştür,4 ve üstelik arada bir mitler bile
getirilirdi. Bununla birlikte, bunlar Aristoteles’in erken çalışmasını, doğrudan
Platonik etkinin altında bulunduğu ya da kendi bağımsız konumuna doğru çalışmakta
olduğu dönemi temsil ederler.
(i) Aristoteles’in yazınsal etkinliğinin ilk döneminde hem içerikte
ve hem de en azından genel olarak biçimde Platon’a, öğretmenine, sıkıca sarılmış
olduğu söylenebilir—gerçi Diyaloglarda Aristoteles’in kendisi söyleşinin önderi
olarak görünmüş olsa da. Büyük bir olasılıkla Diyaloglarda Aristoteles Platonik
felsefeyi savunuyordu, ve ancak daha sonradır ki düşünceleri değişmiştir.
Plutark Aristoteles’in düşüncelerini değiştirdiğinden söz eder.5 Dahası, Kefisodorus, İsokrates’in öğrencisi, Aristoteles’e Platon’un kuramlarını,
örneğin İdeaları ilgilendiren kuramı yükler.6
(a) Eudemus ya da Ruh Üzerine başlıklı diyalog bu döneme
düşer. Bu diyalogda Aristoteles Platon’un anımsama ve bir ön-varoluş durumunda
İdeaların algılanışı öğretilerini paylaşır, ve genel olarak Ustanın etkisi
altındadır. Aristoteles Fedon tarafından öne sürülen çizgilerde ruhun
ölümsüzlüğünü savunan uslamlamalar geliştirir—ruh bedenin salt bir uyumu değildir.
Uyumun bir aykırısı, yani uyumsuzluk vardır. Ama ruhun bir aykırısı yoktur.
Öyleyse ruh bir uyum değildir.7 Aristoteles ruhun ön-varoluşunu
ve tözselliğini kabul eder—ve Biçimleri de. Nasıl hasta düşen insanlar belleklerini
yitirirlerse, ruh da, bu yaşama giriş üzerine, ön-varoluş durumunu unutur;
ama tıpkı hastalıktan sonra sağlığa kavuşanların çektiklerini anımsamaları
gibi, ruh da ölümden sonra bu yaşamı anımsar. Bedenden ayrı yaşam ruhun olağan
durumudur; bedene yerleşmesi gerçekte ağır bir hastalıktır.8 Bu
daha sonra kendi bağımsız konumunu aldığı zaman Aristoteles’in ortaya koymuş
olduğundan çok ayrı bir görüştür.
(b) Protreptikus da Aristoteles’in gelişiminin bu dönemine aittir.
Bu Kıbrıslı Themison’a bir mektup olarak görünür, bir diyalog olarak değil.
Bu çalışmada Platonik Biçimler öğretisi ileri sürülür, ve felsefeci bu Biçimleri
ya da İdeaları düşünen biri olarak tanımlanır, yansılamlarını değil.9 Yine, Fronesis, metafiziksel kurguyu belirterek, ve böylece Nikomakea
Törebilimi’nin salt kılgısal imlemini değil ama kuramsal bir anlam taşıyarak,
Platonik imlemi korur. Protreptikus’ta Aristoteles ayrıca dünyasal
şeylerin değersizliğini de vurgular, ve bu yaşamı gerçek ve yüksek yaşama
ancak bedensel ölüm yoluyla giren ruhun ölümü ya da mezarı olarak betimler.
Bu görüş hiç kuşkusuz doğrudan Platonik etkiyi belirtir, çünkü Nikomakea
Törebilimi’nde Aristoteles gerçekten mutlu bir yaşam için, ve üstelik
felsefeci için bile, en azından belli bir düzeyde, dünyasal şeylerin zorunluğu
üzerinde diretir.
(c)
Olasıdır ki, Mantıksal Çalışmaların, Fizik’in, ve belki de ayrıca De
Anima’nın (Kitap G) en eski parçaları geriye
bu döneme düşerler. Böylece eğer Metafizik’in (Kitap A’yı da kapsayarak)
bir ön taslağı geriye Aristoteles’in ikinci dönemine düşüyorsa, Fizik’in
(kitap 2) geriye onun ilk dönemine düştüğü düşünülmelidir; çünkü Metafizik’in
birinci kitabında Fizik’e bir gönderme vardır, ya da en azından nedenler
kuramının temellendirilişi varsayılır.10 Fizik’in iki monograf
kümesine ayrılması olasıdır, ve ilk iki kitap ve Kitap 7 Aristoteles’in yazınsal
etkinliğinin en erken dönemine yüklenebilir.
(ii) İkinci döneminde Aristoteles önceki ağırlıklı olarak Platonik konumundan
uzaklaşmaya ve Akademinin öğretisine karşı daha eleştirel bir tutum almaya
başladı. Henüz kendine görünürde bir Akademili olarak olarak bakıyordu, ama
bu Platonizm açısından eleştiri ya da yoğunlaşan eleştiri dönemidir. Dönem Felsefe Üzerine [Peri filosofiaV] adını
taşıyan diyalog ile temsil edilir—bir çalışma ki açık Platonik etki ile Platon’un
kimi en özgün kuramlarının bir eleştirisini birleştirir. Böylece, Aristoteles
Platon’u önceki felsefenin doruğu olarak sunmasına karşın (ve gerçekten önceki
felsefe açısından Aristoteles her zaman bu düşünceye sarılmıştır), Platonik
Biçimler ya da İdealar kuramını eleştirir—en azından buna Platon’un vermiş
olduğu en son gelişme biçimini. ‘‘Eğer İdealar matematiksel değil ama bir
başka sayı türü olsalardı, bu sayıyı anlayamazdık. Çünkü, en azından çoğumuz
arasında kim başka bir sayı türünü anlayabilir?’’11 Benzer olarak,
Aristoteles’in Platonik yıldız tanrıbilimini az çok benimsemesine karşın,
Devinmeyen Devindirici kavramı ortaya çıkar,12 gerçi Aristoteles
henüz kendi geç metafiziğinin çoklu devindiricilerini ortaya koymamış olsa
da. Kozmoz’a ya da Gök’e görülür tanrı terimini uygular—bir terim ki Platonik
bir türevdir.
İlginçtir
ki Tanrısalın varoluşu için eksiksizlik aşamalarından çekilen uslamlama bu
diyalogda bulunur. ‘‘Genel olarak, nerede bir daha iyi varsa ayrıca bir en
iyi de vardır. Şimdi, var olan şeyler arasında biri ötekinden daha iyi olduğu
için, bir en iyi şey de vardır, ve bu tanrısal olacaktır.’’ Aristoteles görünürde
olgusal biçimlerin aşamalılığını kabul eder.13 Tanrının varoluşuna
öznel inanç Aristoteles tarafından ruhun örneğin uyku durumunda görülen esrime
ve bilicilik deneyimlerinden, ve yıldızlı göklerin görünüşünden türetilir,
gerçi okkült/gizli fenomenlerin böyle kabul edilişi gerçekte Aristoteles’in
daha sonraki gelişimine yabancı olsa da.14 O zaman, bu diyalogda
Aristoteles Platon ve çevresinden başka hiçbir kaynakları olamayacak öğeleri
Platonik felsefeyi eleştirisinin öğeleri ile bileştirir—örneğin Platonik İdealar
kuramını ya da Timaeus’ta verildiği biçimiyle ‘‘yaratılış’’ öğretisini
eleştirerek dünyanın bengiliğini ileri sürerken olduğu gibi.15
Öyle
görünür ki, Metafizik’in bir ilk taslağı Aristoteles’in gelişimindeki
bu ikinci döneme, geçiş dönemine düşer. Kitap A (‘‘biz’’ teriminin kullanımı
geçiş dönemini belirtir), Kitap B, Kitap K, 1-8, Kitap L (C 8 dışında), Kitap M, 9-10, Kitap N bu döneme aittir. Jaeger’e göre ilk Metafizik’teki saldırı başlıca Speusippus’a karşı yöneltilmişti.16
Mutçuluk
Törebilimi kimi zaman bu döneme ait ve Aristoteles’in Assos’ta kalışı
sırasında yazılmış olarak düşünülür. Aristoteles henüz Platonik Fronesis/sağgörü
düşüncesine bağlıdır, gerçi felsefi düşüncenin nesnesi artık Platon’un İdeal
Dünyası değil de Metafizik’in aşkın Tanrısı olsa da.17 Yine
olasıdır ki, İdeal Devlet ile ilgili olan ve 2, 3, 7 ve 8. Kitapları kapsayan
kökensel bir Politika bu döneme düşer. Platonik Devlet’in biçemi üzerine
kurulu ütopyalar Aristoteles tarafından eleştirilir.
De
Caelo ve De Generatione et Corruptione yazıları da büyük bir olasılıkla
bu döneme düşerler.
(iii)
Aristoteles’in Üçüncü Dönemi (335-322) onun Liseumdaki etkinlik dönemidir.
Bu dönemdedir ki görgül gözlemci ve bilimci Aristoteles ortaya çıkar, ama
ilgisi gene de dünyada derine gömülü sağlam bir temel üzerinde güvenilir bir
felsefi yapı kurmaktır. Yaşamının bu son döneminde Aristoteles’in doğa ve
tarih alanlarında ayrıntılı araştırma açısından gösterdiği örgütleme gücüne
ancak hayranlık duyabiliriz. Gerçekten, Akademide de başlıca mantıksal amaçlar
için belli bir düzeyde görgül gözleme dayanan bir sınıflama uygulaması olmuştu,
ama bu Aristoteles’in yönlendirişi altında Liseum tarafından yerine getirilen
ve doğa ve tarihin ayrıntılarına giren sürekli ve dizgesel araştırmanın yanında
önemsiz kalır. Doğa ve tarih olaylarına yönelik bu sağın araştırma tini gerçekte
Yunan dünyasında yeni birşeyi temsil eder, ve bunun onuru hiç kuşkusuz Aristoteles’e
verilmelidir. Ama Aristoteles’i, kimi zaman yapıldığı gibi, yaşamının son
döneminde salt bir Pozitivist olarak sunmak saçmalık olacaktır, çünkü sağın
bilimsel araştırmaya olan ilgisine karşın gerçekte metafiziği terketmiş olduğunu
gösterecek hiçbir kanıt yoktur.
Aristoteles’in
Okuldaki dersleri ‘‘eğitsel’’ yapıtlarının temelini oluşturdu ve bunlar Okulun
üyeleri arasında dolaştırıldı. Bu çalışmalar, daha önce de belirtildiği gibi,
kamuya ilk kez Rodoslu Andronikus tarafından sunuldular. Eğitsel yapıtların
çoğu bu döneme aittir, hiç kuşkusuz daha erken bir evreye yüklenmeleri olası
çalışma parçaları dışında. Bu eğitsel yapıtlar araştırmacılara birçok güçlük
çıkarmıştır, örneğin kitaplar arasında doyurucu olmayan bağıntılar, mantıksal
düşünce akışını koparıyor görünen kesimler vb. gibi. Şimdi bu çalışmaların
Aristoteles’in derslerini temsil ettiği düşünülür ve—Okul söz konusu olduğu
sürece—dersler olarak verilmekle aynı zamanda yayımlanmış da oluyorlardı.
Ama bu her bir çalışmanın tek bir dersi ya da sürekli bir dersler dizisini
temsil ettiğini imlemez: tersine, bunlar daha sonra bir araya getirilen ve
bir ortak başlık yoluyla dışsal bir birlik içerisine alınan değişik kesimler
ya da derslerdir. Bu bileşim işi Aristoteles’in kendisi tarafından ancak bölümsel
olarak başarılabilirdi: Okulun sonraki kuşakları tarafından sürdürüldü ve,
eğer daha sonradan değilse, ilk kez Rodoslu Andronikus tarafından tamamlandı.
Aristoteles’in üçüncü döneminin bu yapıtları şöyle bölünebilir:
(a) Mantıksal Yapıtlar (Bizans döneminde Organon olarak bileştirildiler). Kategoriler ya da Kathgoriai (en azından içerikte Aristotelesci), De Interpretatione ya
da Peri HermesiaV (önerme ve yargı üzerine), Birinci Çözümlem ya da Analutika Protera (çıkarsama üzerine iki kitap), İkinci Çözümlem ya da Analutika
dstera (tanıtlama, ilkelerin bilgisi, vb. üzerine iki kitap), Konular
ya da Topika (eytişim ya da olası tanıtlama üzerine
sekiz kitap), Sofistik Aldatılar ya da Peri sofistikwn
elegcwn.
(b) Metafiziksel Yapıtlar. Metafizik, değişik
zamanlardan derslerin bir derlemi; Aristoteles’in tüm yapıtları arasındaki
konumuna bağlı olarak büyük bir olasılıkla Andronikus’un zamanından önceki
bir Peripatetik tarafından böyle adlandırıldılar.
(c) Doğa Felsefesi, Doğa Bilimi, Ruhbilim vb. üzerine çalışmalar. Fizik.
Bu yapıt sekiz kitaptan oluşur, ve bunlardan ilk ikisi Aristoteles’in Platonik
dönemine yüklenmelidir. Metafizik A 983 a 32-3 Fizik’e göndermede
bulunur, ya da daha doğrusu açık bir biçimde Fizik 2’deki nedenler
kuramının temellendirilişini öngerektirir. Fizik’in 7’nci Kitabı
da olası ki Aristoteles’in erken bir çalışmasıdır, ve Kitap 8. ise gerçekte Fizik’in bir parçası bile değildir, çünkü ‘‘daha önceden Fizik’te
gösterdiğimiz gibi’’ deyişi ile Fizik’ten alıntı yapar.18 Bütün bir çalışma böylece kökensel olarak bir dizi bağımsız monograftan
oluşmuş gibi görünür—bir varsayım ki Metafizik’in De Caelo ve De Generatione et Corruptione adlı iki çalışmaya ‘‘Fizik’’
olarak değinmesi olgusu tarafından desteklenir.19
Meteoroloji ya da Meteorologika ya da Peri meteoron (dört
kitap).
Hayvan
Tarihleri (karşılaştırmalı anatomi ve fizyoloji üzerine on kitap, ki
bunlardan sonuncusunun Aristoteles-sonrası olması olasıdır).
Anatomai, (Anatomi) yedi kitap. Yitik.
De Incessu Animalium (bir kitap) ve De Motu Animalium (bir kitap).
De Generatione Animalium (beş kitap).
De Anima, üç kitapta Aristoteles’in Ruhbilimi.
Parva Naturalia, bir dizi küçük inceleme; ele aldığı konular algı, bellek,
uyuma ve uyanma, düşler, uzun yaşam ve kısa yaşam, yaşam ve ölüm, solunum,
uykuda bilicilik.
Problemata, Aristoteles’in kendisi tarafından yapılan bir notlar ya
da yazılar çekirdeği çevresinde yoğunlaşmış ve aşamalı olarak oluşmuş bir
sorunlar derlemesi olarak görünür.
(d) Törebilim ve Politika üzerine Yapıtlar. Magna
Moralia, en azından içerik açısından Aristoteles’in gerçek bir yapıtı
olarak görünür ve iki kitaptan oluşur.20 Bölümsel olarak Aristoteles’in
henüz az çok Platon ile anlaşma içinde olduğu bir zamanda yazılmıştır.
Nikomakean Törebilimi (Hqika Nikomaceia), on kitapta. Aristoteles’in oğlu Nikomakhus tarafından felsefecinin ölümünden
sonra derlenmiştir.
Politika, ki bunun 2, 3, 7 ve 8’inci kitapları Aristoteles’in yazınsal
etkinliğinin ikinci dönemine düşüyor görünür. 4, 5 ve 6’ncı Kitaplar, Jaeger’e
göre, ilk kitap bütüne eklenmeden önce yerleştirilmişlerdir, çünkü 4’üncü
Kitap 3’e yapıtın başlangıcı olarak değinir. ‘‘2’nin içeriği yalnızca olumsuzdur.’’21
158 Devletin Anayasalarının Derlemi. Atinanınki 1891’de papirusta bulundu.
(e) Estetik, Tarih ve Yazın üzerine Yapıtlar.
Diluzluğu, üç kitapta.
Poetika, yitik parçalar ile tam değildir.
Atina’daki dramatik gösterilerin kayıtları, Didaskalia derlemi, Olimpiyat
ve Delfi oyunlarındaki birincilerin listesi. Aristoteles Homer sorununu
ilgilendiren bir çalışma ile, Devletlerin toprak hakları ile ilgili bir
inceleme ile vb. ilgileniyordu.
Tüm bu çalışmaların, örneğin 158 Anayasanın derleminin Aristoteles’in kendisi
tarafından yapılmış olduğunu düşünmek gereksizdir, ama onun tarafından başlatılmış
ve onun gözetimi altında yerine getirilmiş olmalıdırlar. Başkalarını bir doğa
felsefesi tarihi (Theophastrus), matematik ve gökbilim (Rodoslu Eudomus),
ve tıp (Meno) derlemeleri için güdüledi. İlgilerinin evrenselliğine ve amaçlarının
alanına ancak hayran olunabilir.
Aristoteles’in
çalışmalarının salt listesi bile Platon’unkine göre oldukça değişik bir tin
gösterir, çünkü açıktır ki Aristoteles görgül ve bilimsel olanın çekimi altındaydı,
ve bu dünyanın nesnelerine karşı yarı-yanılsamalar olarak ya da bilgi nesneleri
olmaya elverişsiz şeyler olarak davranma eğiliminde değildi. Ama hiç kuşkusuz
eğilimde bu ayrım, ilerleyen zamanla önemi artmış bir ayrım olarak, Aristoteles’in
Platonik İdealar kuramına ve Platonik ikici ruhbilime karşıçıkışı gibi olguların
göz önüne alınması ile eşlendiği zaman, iki büyük felsefeci arasında kökten
bir zıtlık olduğu yolundaki halksal düşünceye götürdü. Bu görüşte hiç kuşkusuz
gerçeklik payı vardır, çünkü öğretileri arasında açık ayrım durumları ve ayrıca
havalarında genel bir ayrım bulunur (en azından Platon’un dışrak yapıtlarını—ve
elimizde bunlardan başkası yoktur—Aristoteles’in eğitsel yapıtları ile karşılaştırırsak),
ama bu kolaylıkla abartılabilir. Aristotelescilik, tarihsel olarak konuşursak,
Platonculuğun karşıtı değil ama gelişmesidir, ve Platon’un İdealar kuramı,
ikici ruhbilimi vb. gibi tek-yanlı kuramları düzeltir—ya da bunu yapmaya çalışır—ve
fiziksel olguya dayalı daha sağlam bir temel getirir. Aynı zamanda değerli
birşeyin atlanmış olduğu da doğrudur, ama bu ancak iki felsefenin tam anlamıyla
karşıt dizgeler olarak değil ama bütünleyici iki felsefi tin ve öğreti kütlesi
olarak düşünülmesi gerektiğini gösterir. Daha sonra Yeni-Platonizmde bir bireşim
girişiminde bulunuldu, ve ortaçağ felsefesi aynı bireşimci tini gösterir.
St. Thomas, örneğin, gerçi Aristoteles’ten ‘‘Filozof’’ olarak söz etse de,
kendini Platonik gelenekten bütünüyle koparmayı isteyemezdi, ve istemezdi;
ve öte yandan Fransiskan Okulda en yüksek onuru Platon’a sunmuş olan St. Bonaventure
bile Aristotelesci öğretilerden yararlanmaktan kaçınmadı, ve Duns Scotus Fransiskan
tini Aristotelesci öğeler ile döllemeyi çok daha ileri götürdü.
Ve
sanılmamalıdır ki Aristoteles olgular için coşkusunda ve sağlam ve bilimsel
bir temel kurma isteğinde dizgesel güçten yoksundu ya da metafiziksel ilgisinden
vazgeçmişti. Hem Platonculuk ve hem de Aristotelescilik metafizikte doruklanır.
Böylece Goethe Aristoteles’in felsefesini yeryüzündeki geniş bir temelden
düzenli bir biçim içinde yükseğe kalkan bir piramide, ve Platon’unkini bir
dikilitaşa ya da göğe fırlayan alevden bir dile benzetir. Gene de, kabul etmeliyim
ki, benim görüşümde, Aristoteles’in düşüncesinin yönü giderek artan bir biçimde
ilkin sarılmış olduğu Platonik konumdan uzağa yöneldi, ve bu arada yeni düşünce
yöneliminin sonuçları her zaman onun Platonik kalıtın sonuna dek sarılmış
olduğu öğeleri ile uyumlu bir biçimde birleşmez.
Notlar
1Frag. 623. (Rose, Aristotelis Fragmenta. Berlin, 1870 yayımı.)
2Werner Jaeger, Aristotle, Fundamentals of the History of His
Development, s. 34. (Çev. R. Robinson. Clarendon Press, 1934)
3Diog. Laërt. 5, 7 ve 8.
4Krş. De Orat. I, xi, 49.
5De virt. mor., c. 7.
6Euseb. Prep. Evang., XIV, 6, Numenius’u izliyor.
7Frag. 41. (Rose.)
8Frag. 35. (Rose.)
9Iambl., Protr., Iamblichus’un çalışmasının 6-12. bölümlerinin
Aristoteles’in Protrepticus’unun pasajlarından oluştuğunu varsayarak.
(Bkz. Jaeger, Aristotle, s. 60s.)
10Metaf., A, 983 a 33-4.
11Frag. 11 (Rose.)
12Frag. 21 (Rose.) Kabul edilmelidir ki bu parça Aristoteles’in
henüz İlk Devindiricinin varoluşunu kesin bir biçimde bildirmemiş ya da önceki
görüşlerinden kopmamış olduğunu imler.
13Frag. 15 (Rose.) Profesör Jaeger’in düşüncesine göre diyalog
ayrıca devim ve nedensellikten tanıtlamaları da kapsar.
14Frag. 12 ve 14. (Rose.) Krş. Laws, 966 d 9-967 a 5.
15Krş. Frag. 17. (Rose.)
16Jaeger, Aristotle., s. 192. 267 b 21.
17Krş. Eud. Eth., 1249 b.
18Fizik, VIII, 251 a 9, 253 b 8.
19Metaf., 989 a 24.
20Krş. H. van Arnim, Die drei arist. Ethiken. (Sitz. Wien.
Ak, 2 Abl., 1924)
21Jaeger, Aristotle, s. 273.
[COPLESTON:
ARİSTOTELES: BÖLÜM BİR: ARİSTOTELES’İN YAŞAM VE YAPITLARI ]
Çeviren Aziz Yardımlı • (C) İDEA YAYINEVİ 1986-1997
|